28 Aralık 2008 Pazar

Zayıf Noktam


Bende her insan gibi kendimle çok uğraşırım. Hatta bu olayı çoğu zaman abartırım. En çok kendimle uğraştığım konu ise boyumun ve kilomun orantısızlığıdır. İnsanın boyu 170 kilosu 45 olunca takmasında göreyim.
Bir gün annemle dertleşeyim dedim Konuya her zamanki gibi giriş yapıp
"Anne ben niye bu kadar zayıfım sence " dedim annemde "manken gibisin kızım deme öyle insanlar senin gibi olmak için can atıyor" diye her zamanki gibi beni teselliye tutuştu. Olayla alakası olmayan ablam yani kaldırım çocuğu okuduğu kitaptan kafasını kaldırıp " ne alaka anne ya sıfır beden mankenlerin podyuma çıkması yasaklandı. Amy Winehouse diye bir kadın var o kadar zayıfki bizim Nesli gibi hayranları ölmesinden korkuyor" deyince Amy nin hayranlarının korkusunu birden içimde hissettim.
Birde dişlerime çok takarım çocukken bu takıntım dahada büyüktü gülerken asla dişlerimi göstermezdim. İlk okul öğretmenim Yasemin hocanın bana iltifatlar yağdırması üzerine biraz olsun rahatladım. Ama diş takıntım geçti sayılmaz çünkü dişlerim çarpık! Hiç birşey bu doğruyu değiştiremez!
Kuzenimle oturmuş konusuyorduk o her zamanki gibi Emre Aydın diyordu biz kısa boylu diyorduk. En sonunda kuzenim kabul etmek zorunda kaldı " kısa boylu ama yakışıyor. birde dişleri biraz çarpık gülünce cok tatlı oluyor" dedi. Bende biraz heyecan biraz sevinçle dişlerimi göstere göstere sırıtıp " benimki gibi yani" dedim kuzenimin verdiği cevapsa yine gülerken kendimi kasmama sebep oldu "yok o kadar değil"
Birde küçük kız kardeşimin kendini beğenmiş tavırları vardır beni asla beğenmez. Sürekli dişlerimi ve zayıflığımı yüzüme vurur. "Anne ablam o kadar zayıfki onu artık kucağımda taşıyabiliyorum" beni kucağında taşıyan çocuğun 11 yaşında olduğunu söylersem eğer duygularımı daha iyi anlatmış olurum... Dün gece ilk defa kardeşim "ay abla çok güzel olmuşsun" dedi. Önce biraz şaşırdım sonra tadını çıkarayım dedim enaniyet yaptım tabii " nezaketen söylemiştim" deyince enaniyet yada kıç kalkması kalmadı tabii olarak...

Dayımla Oturmuş dizi izliyorduk. Dizi, reklam vs. izlerken kendimi tutamam ve herşeyi eleştiririm. Başladım yine eleştirmeye "şu kız çok çirkin bak yunan olan burun delikleri küçücük" "aaa şuna bak değnek yutmuş gibi duruyo" Sonra dayım dizideki esas kıza bakıp "aaa Nesli bu idil sana çok benziyo" dedi. Çok sevindim. Ardından dayım her zamanki gibi diziyi izlerken uyuya kaldı. Gürültü yapıp uyandırdım. Diziyi izlemeye devam etti uykusu açılınca " yav şu İdil denen kızı niye koymuşlar bu diziye daha güzel bi kız yok muydu" demesin mi?
Nooldu? Neslinin hevesi yine kursağında kaldı =)

26 Aralık 2008 Cuma

Eski Duvar, Eski Adam



Bey mahallesinde küçücük eski bir fotoğrafcı dükkanı. Camekandan siyah beyaz insan geçmişleri güzel kadınlar, yakışıklı erkekler, masum bakışlı çocuklar... En güzel fotoğraf ise yakışıklı bir gence ait , vesikalık bir fotoğraf. Gencin gözlerinde yaşama sevinci var. Omuzları geniş ve heybetli... Fotoğrafın hemen yanında çok eski bir fotoğraf makinasi. Sanki yeşil gözlü genç adam gözlerini makinaya dikmiş bakıyor...

Kim bilebilir fotoğraftaki yakışıklı gencin fotoğrafcı dükkanına oturmuş, kendisiyle kavgaya tutuşmuş. Yaşlılığa zamana beddualar edip küfürler savuran küçücük ellerini nereye koyacağını bilemeyen Süleyman olduğunu.
Geniş omuzları düşmüş, güzel gözleri görmez olmuş. Bedeni ruhundan daha çok isyan etmiş zamana, yorulmuş. Küçük ellerini karşısında biri varmışçasına savurarak konuşuyor "ah yaşlılık senden büyük düşman mı var?" ellerini dizlerine koyuyor, duramıyor yine başlıyor ellerini savura savura söylenmeye, " genç olacaktım ki yıktırır mıydım dükkanımı, sahip çıkardım dükkanıma az mı ekmeğini yedim ben bu küçük dükkanın"
Söylediklerine göre yıkacaklarmış Süleyman'ın küçük dükkanını yolları genişletip turizm yapacaklarmış. Bu eski, küçük dükkanı bir kaç sarı kafalı turiste güzel görünmek için yol yapıp tepeleteceklermiş. Ya Süleyman Onu kim düşünürki. Yaşlanmış duygularını, geçmişini, anılarını, küçücük kalmış gözlerinden dökülen çocuksu yaşları.
Esnaf bile dalga geçiyor Süleymanla "Bu yaştan sonra napacak dükkanı, gözü görmez, kulağı duymaz fotoğraf mı çekecek kim naapsın bu tozlu dükkanda çekilen fotoğrafları? Bir ayağı çukurda zaten..." Ama hepsi korkar Süleymandan yaşlansada deli damarı tuttu mu tutar burnundan getirir hepsinin.
Süleyman her zamankinden daha öfkeli, kindar... Eski bir çantaya teker teker itinayla camekandan aldığı fotoğrafları yerleştiriyor. Sövüp sayıyor Turizme, turiste. En son camekandaki, yeşil gözlü genç Süleymanın vesikalığını alıyor. Elleri titriyor bu son fotoğrafı alırken... "Varsın yıksınlar" diyor varsın yıksınlar! "Varsın gavur döllerine peşkeş çeksinler dükkanımı... Ben görmeyeceğim ya yol olduğu tepelendiği günleri. Kaç gün ömrün kaldı Süleyman?" çantasını sinirle kapatıyor. Esnaftan Murtaza hemen koşup yardımına geliyor. Süleyman sonkez bakıyor dükkanına. Asma kilit vuruluyor kapıya...