3 Kasım 2009 Salı
I. Kedi Fare Savaşları
O gece yerin altında tehlikeli hazırlıklar vardı. Su kanallarında gürültüyle kocaman bir ordu hazırlanıyordu. Hazırlık öyle büyüktü ki dış dünyadan bile garip birseyler olduğu sezinlenebilirdi...
Fareler büyük bir isyana hazırlanıyor ve insanlığı cezalandırmayı planlıyordu. Pankartların ve silahların son kontrolleri yapılıyordu...
Tamda bu sırada Nazi bahcesinde yatmış havayı kokluyordu. Havada tehlike kokusu vardı ve biraz fazla fare kokusu... Nazi hemen ayağa fırladı ve etrafı kolaçan etmeye başladı. Nazi tembel görünüşlü, uzun tüylü ve kısa bacaklı bir ev kedisiydi. Ev kedisi olduğundan sokak kedileriyle pek anlaşamazdı. Sokak kedileride onun sözlerini pek dinlemezdi zaten. Sokak kedilerine göre Nazi, balık ve hazır yemle beslenen kuşlarla dost fare dahi yakalayamayacak kadar şapsal bir kediydi.
Balık ve hazır yemlerlede beslense de oda bir kediydi ve kedilerin sezgileri, kulakları ve burunlarına sahipti. Her yer fare kokuyordu. Bahcenin su deliğinin yanına yaklaştı ve içerden fare konuşmaları duyulurdu. Bir hazırlık vardı. Nazi çok güzel insan dili, fare dili, ve köpek dili konusabiliyordu. O çok iyi eğitilmis bir kediydi. Fareler isyana hazırlanıyordu hepsini duyabiliyordu. Bir fare avaz avaz bağırıyordu işte Nazi dikkatle anlamaya çalışıyordu şimdi " Farelerde ev hayvanı olmalı neden biz hep denek oluyoruz ki!" İşte bu çok tehlikeli diye düşündü Nazi hemen gidip diğer kedileri uyarmalıydı, fareler yer yüzüne çıkıp insanları korkutmaya, hastalık yaymaya başlamadan durdurulmalıydı. Hemen hesap yaptı onun matematiğide çok iyiydi sahibi matematik, tarih gibi dersler çalışırken oda onun kucağına yatıp hepsini öğrenirdi. Öğrenmeyi severdi bilgi mutluluk verir diye düşünürdü yeni şeyler öğrendikçe. Evet farelerin gelmelerine sadece üç saat vardı. Hemen Sokak kedilerinin lideri KocaKulak'a gitmeliydi. Hep kavga etselerde insanlığı korumak için birlik olmaları gerekiyordu. Planını yaptı Kocakulak'ı çok hızlı ikna etmek icin en doğru anlatım biçimini seçti zaten Nazinin edebiyatıda iyiydi o insanlar gibi okuyabilirdi...
KocaKulak ikna edilmesi zor biriydi. Çok kabaydı Nazi gibi bilgiye önem vermezdi ama bir sürü farenin geleceği fikri onuda çok rahatsız etti. Hemen tüm sokak kedilerine haber gönderdi ve hepsini Nazi'nin bahçesindeki savaşa çağırdı. KocaKulak'a görede fareler çok tehlikeliydi. 'İnsanlağa heba miğüsü bulaştığığlar' diyordu durmadan. Nazi virüsün veba olduğunu biliyordu birde kitabını okumustu ama KocaKulaka heba değilde denilmezdi hemen kızıverirdi sonra.
Neyseki fareler insanlarin en derin uykularını uyudukları bir anda çıkacaktı yer yüzüne. İnsanlar bu savaşı görmemeliydi. Nazi insanlarin ruh sağlığına çok önem verirdi özelliklede kendi sahibinin. Çünkü Nazi psikolojiden çok iyi anlardi.
Kedilerde son hazırlıklarını yapıyorlardı su deliğinin çevresine en güçlü ve en iri kedileri yerleştirdiler. Evet ne yazık ki Nazi onların arasında değildi. Ama güçlü halkanın hemen ilerisindeydi. Halkalar en güçlüden güçsüze doğru koca bahçeye yayılıyordu. Tüm kediler hazırlanmıs sessizce fareleri bekliyordu. Nazinin tek korkusu farelerin kedi kokusunu alıp farklı su kanalından çıkmalarıydı. Bunun olmaması için dua ediyordu durmadan.
Ve evet savaş başlamak üzereydi. Farelerin ayak sesleri gittikçe daha da yaklaşıyordu. Ama bir gariplik vardı, ayak sesleri fareler için biraz büyükçeydi. Su deliğinden bir farenin kocaman kafası göründü bu normal bir fare değildi daha çok koca azman bir kedinin boyutlarına sahipti.
Lider KocaKulak daha önce böyle büyük farelerle karşılaşmıştı o çok yaşlı ve tecrübeli bir kediydi. Diğer kedilerin şoka girdiklerini görünce yüreklendirici sözler söyleme ihtiyaci duydu ama iyi bir konusmacı değildi...
- Koğkmayın azmanlağım koğkmayın! Saldığın hepsine saldığın! kaçmalağına, insalağın ağasına giğmelerine izin veğmeyin! Biz insanlağ gibi heba miğüsüne yakalanmayız!
Kediler çok kalabalıktı buna karşılık farelerde kalabalıktı ayrıca büyük ve güçlüydüler iki ayaklarının üstüne kalkıp kedilere saldırmaya başlamışlardı bile. Her fareyi üç kedi sarıyordu yine de güçleri yetmiyordu. Fareler çoktan yayılmaya başlamıştı. Gürültüler artmıştı Nazi insanlar uyanacak diye korkmaya başlamıştı. Savaş gün ışıyıncaya kadar sürdü ve kedilerin çoğu yaranlanmıştı. Gün ışımaya başlayınca fareler deliklere saklandı ve kediler geri çekildi.
Yaralı kedilere Nazi ve başka bir ev kedisi olan Kuyruk bakıyordu. Kuyrukta Nazi gibi bilmeye önem verir, edebiyatı sever, matematiksel hesaplar yapar, psikolojiden anlardı. Şimdide ikisi birleşmiş tıp ilimlerini sergilemekteydi.
Öte yanda en güçlü ve tecrübeli sokak kedileri birleşmiş savaşın gidişatı üzerine konuşuyorlardı. Sonunda Akbıyık bi karar verdi ve köpeklerden yardım istemek için diğerlerinden ayrıldı.
Köpekler çabuk ikna oldular. Çünkü sabahtan akşama kadar ortalarda araba kovalamaktan geceleri olunca havlamaktan sıkılmışlardı. Hayatlarında heyecan arıyorlardı. Bu teklifi çok eğlenceli buldular. Akbıyıkta heyecan ve eğlence arayışındaki köpeklere farelerin boyutlarından ve sayısından hiç bahsetmedi. 'Onlar zaten yeterince iri' diye düsündü. Kediler ve köpekler anlaştılar gece yarısı gelince yine Nazinin bahcesinde buluşup Farelerle savaşmaya devam edeceklerdi ve bu defa Başarılı olacaklardı...
Gece yarısı yaklaştıkça kedilerin korkusu, köpeklerin heyecanı arttı. Kediler bahçeye girdiklerinde köpekler çoktan yerlerini almıştılar. Yine su deliğinin çevresine halkalar oluşturuldu ilk halkada köpekler vardı. Nazi bu defa üçüncü halkadaydı. Fareler çıkmaya başlamıştı bile bu defa teker teker çıkmıyorlardı. Sanki gece yarısına kadar dahada kalabalıklaşmışlardı. Bu defa şaşırma sırası köpeklerdeydi. Ama en yaşlı köpek olan Karadiş çok tecrübeliydi ve böyle fareler görmüşlüğü olmuştu. Genç köpeklerin şoka girdiğini görünce hırladı, 'yumulun!' ve savaş tüm şiddetiyle başladı köpekler ve kediler fareleri sersemletip tekrar su deliğine atıyorlardı. Çünkü hayvalar insanlar kadar acımasız değillerdir en azından bu masalda. Sersemleyen fareler su deliğine atıldıktan sonra korkudan kaçarak yer altına kaçıyordu zaten. Kedi ve köpeklerin katil olmaya ihtiyaci yoktu... Savaş yine gün ışıyıncaya kadar sürdü. Son kalan fareleride sersemletip su kanalına atar atmaz büyük bir sevinç yaşandı.
Sonrasında sokak kedileri çöplüklerine, sokak köpekleri arabaları kovalamaya, Nazi ise evine gitti. Bu savaş Nazi ve sokak kedilerinin arasındaki buzları elbetteki eritmedi sokak kedileri yine Naziye hantal balık ve kedi mamalarıyla beslenen şapşal kedi gözüyle bakıyordu. Nazi ise sahibinin kucağında yeni cebirsel islemler ögreniyordu. Öğrenmek ne güzel!
12 Ağustos 2009 Çarşamba
Görünmeyen Gökyüzüm
Dün gece google amcadan bu gecenin anlam ve önemini öğrendim. Meteor yağmuru. Bana göre insanın nadiren tanık olacağı şeylerden birisi ve bunu bu gece daha iyi anladım.
Hevesle bekledim geldi çattı yağmur. bahçeye çıktım olmadı hiç bişey göremedim. Damlara duvarlara tırmandım yine bişey görünmedi. Görebildiğim sadece mars olduğunu düşündüğüm gezegen onunda bir yerlere kayma ihtimali çok düşük. Herkes bahçelere oturmuş aşırı aydınlatmalarının altında bağırarak konuşuyor. Hiç kimse benim gibi tüm ışıkları söndürüp heyecanla beklemiyor. Komşular ışıkları kapasada yine yıldızlar sönük kalacak belki ama çevrede hiç kimse merak etmiyor meteor yağmurunu. Çocuksu bi hüzün oldu içimde. Arada bir pencerelerden bakıyorum evin tek penceresinden daracık gökyüzü görünüyor ordanda sönük bir kaç yıldızdan başkası belirmiyor.
Evet şuanda doğup büyüdüğüm evden nefret ediyorum. Kışın ısınmadığı, yazın bütün sıcağı çektiği içinde sevmedim. Güneş almadığı için hep karanlık kaldığı içinde kurtulmak istedim doğduğum evden. Ama bu defa sevmemek yada kurtulamamak değil içimdeki, acı bir nefret ve isyan var içimde. Göremediğim gökyüzünün hıncı ve yine kaçırdığım meteor yağmurunun hüznü. Evet her yıl görebilirim umuduyla bekliyorum ama hep aynı hayal kırıklığı... Sadece bir kere Maraşta dağın başında bir kasabada tanık oldum meteor yağmuruna. Bana göre yıldız kaymasıydı daha manidar olduğundan. Maraşın kasabasında ilk ve son kez gördüğümü anladım bu haleleri...
İnsan ömrü böyle güzellikleri çok görmesin diyedir belki bu bahtsızlığım. Şansımı bir kez daha denemek için bir bahçeye çıkayım en iyisi...
4 Mayıs 2009 Pazartesi
Yeni Misafirimiz Kumru-idi
Üç tekir misafirimizden sonra sokakta bulduğumuz bir kumruyu misafir ettik. Anladğımız kadarıyla doğustan ayakları sakat olan yavru kumrumuz ölüme terk edilmiş. Çok üzüldük hemen evimizi açtık. Hemen hemen bir haftadır yazmayı düşünüyordum sevgili misafirim Benjamini.
Ama artık Benjamin (kumrumuz) hakkında yazacağım şeyler sevgili kedim Mestan'a yöneliyor. Onlar kardeş kardeş oynayan iki ev hayvanıydı ama sadece ben yanlarındayken öyleymiş sevgili kedimiz Mestan meğer sadece şirinlik olsun diye numara yapıyormuş. Henüz yemek yemeyi bilmeyen Benjamin in kutusunun yanına gidip onu izlerken mırlayan Mestan sadece midesini düşünüyormuş. Bütün huzur ve mırıltısı sadece aç midesini doyurma hayallerindenmiş.
Bugün kedilerin kuşları yediğini ve Mestanında bir kedi olduğunu unutup ikisini baş başa bıraktım ve Kuzenime gittim. Eve döndüğümde Benjamin kutusunda yoktu yerinde Steinbeck ın Yukarı Mahalle kitabı vardı. Kitabın kutuda ne aradığını bende bilmiyorum. Sanırım uyanık kedim kuşun yokluğunu fark etmeyelim diye içine kitap koymuş. Tabi o kadar becerikli mi bilmiyorum.
Kuşu odanın içinde epey bi aradım ve sonunda mestan güzellik uykusundan uyanıp bana büyük bir marifet gibi kuştan kalan parçaları gösterdi. Geriye kalan iki kanadı görünce büyük bir şok geçirdim ve artık psikoloğa gitme zamanım geldi diye düşündüm...
24 Şubat 2009 Salı
Kalender Usta
Öğleye doğru açar dükkânı sanmayın ki tembellikten gecede vardiyesi var ustamın. Sararmış gömleğini giyip işe koyulur. Yavaş yavaş sebzelerini yıkar, etini hazırlar, kedisine yem verir. Günün hangi saatinde gidersen git tatlı bir gülümsemeyle karşılar. Ela gözlerinde sıcak bir gülümseme. Sessiz sessiz işini yaparken ne düşündüğünü merak edersin.
Elli yaşlarında bir adamdır Kalender Usta dükkânın duvarlarında üç-beş çocuk resmi torunlarının herhalde. Aman ne önemi var torunun torbasının. Beni şaşırtan, parmağındaki yıpranmış altın alyansı ve çocuk resimlerinin arasında ki siyah beyaz bir düğün resmi. Buralarda film yada roman aşkları yaşanmaz pek. Bir adam karısını sevsede sevgisini karısına bile sezdirmez. Kalender Usta'nın ustalığıda burdan geliyor herhalde. Parmağında ki alyans ve duvardaki siyah beyaz resimle sevmeyi, mutlu olmayı ve kalender olmayı öğretiyor insanlara. Tüm esnafa sıcak gülümsemesiyle sevdirmiş kendini. Öğlen oldu mu dükkânın önünde iğne atsan yere düşmez. Herkes biraz karnını, biraz ruhunu doyurmaya gelir Kalender Usta'nın yanına.
"Madem bu kadar kalenderdin nerede ağardı bu saçlar ustam?" diye soran oldu mu gülümser ve " Kalender Ustayı kalender yapan. Yaşlanan vücuduna aldırmadan yaşamak" der.
29 Ocak 2009 Perşembe
En acımasız silahımla dövüyorum ruhumu. Acı çektikçe daha fazla işkence ediyorum ve daha çok mazoşistleşiyorum. Tüm acıların en büyüğünü tatmak ve daha fazla acımasız olmak için. Yüreğimde merhamet kalmasın diye işkenceler ediyorum aciz ruhuma....
Sevgisiz bir yaşam sunuyorum kendime. Sevgisiz ve kimsesiz. Ölümün soğukluğunu taşıyan, yalnız bir ölümle sonlanacak buz gibi bir yaşam.
Sevgisiz bir yaşam sunuyorum kendime. Sevgisiz ve kimsesiz. Ölümün soğukluğunu taşıyan, yalnız bir ölümle sonlanacak buz gibi bir yaşam.
14 Ocak 2009 Çarşamba
Ceset ve Kadın
Dün bir adam öldü. Genç, yakışıklı bir adam. Bir kadın tam oniki yerinden bıçakladı onu. Kanlar içinde yere düştü. Kadın bir şeyler mırıldadı, arkasını döndü gitti. Bense sarhoştum üzülmedim.
Ölen adam yerde yatarken yanına gittim, ellerinden tuttum çok tanıdıktı tıpkı öldüren kadın gibi. Ölürken Öylesine acı çekti ki tırnaklarını toprağa geçirdi, toprakta gizli olan damarlardan yeni bir hayat istercesine. Buz gibi tenine dokundum, soğuk teni içimi sızlattı. Gökyüzüne çakılı kalmış gözlerinde korkunç bir ifade vardı. Kaybettiği hayatların yasını tutuyordu sanki. Korktum evime gittim Katil kadın evime geldi benide öldürecek sandım saklandım. Yatağıma oturup ağladı, ağlarken hıçkırıklar arasında "Allah'ım affet çok üzgünüm" dediğini anlayabildim sadece. Kalktı çantamdan bir sigara çıkardı, sigarayı içerken hala ağlıyordu. Yastıkları dövüyor "Allah'ım üzgünüm" diyordu.
Sonra sigarasının ateşine baktı derin bir nefes daha çekti ateş kızardı sigaranın külünü yatağıma düşürdü. Sigaranın ateşine bir daha baktı. O zaman anladım o kadın bendim. Hayallerimde yaşattığım adamı bıçaklamıştım tam oniki yerinden...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)